16 Temmuz 1902 tarihinde babasının öğretmen olarak görev yaptığı İnebolu’da dünyaya geldi. İlköğretimine Kastamonu’da başladı. Kastamonu idadisinin dokuzuncu sınıfında okurken, ailesinin maddi sıkıntıya düşmesi sebebiyle öğrenimine ara verdi.Katip olarak Özel İdarede çalışmaya başladıktan sonra edebiyatla ilgilendi. İlk şiiri Kastamonu’daki Açıkgöz gazetesinde 1922 yılında yayınlandı. Aynı yıl öğrenimini tamamlamak üzere Ankara’ya gitti. Ankara Darülmuallimin’den mezun olduktan sonra Piraziz, Samsun ve Balıkesir’de öğretmenlik yaptı. Balıkesir’de görev yaptığı sırada Çağlayan ismin de bir edebiyat dergisi çıkardı ve takma isimle yazı ve şiirlerini yayımladı.
1927 tarihinde İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesine kaydoldu. Burada hocası Fuat Köprülü’den etkilendi. Almancasını ilerletti. Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra Kastamonu, Malatya, Edirne, Ankara, Eskişehir ve Bursa’da iken yazdı. Edirne’de görev yaptığı sırada kendisi gibi öğretmenlik yapan Ferhunde Sarıoğlu ile evlendi. 1938 yılında Dede Korkut hikayelerini yayınladı. Daha sonra Musiki Muallim Mektebinde, Galatasaray Lisesinde ve Çapa Eğitim Enstitüsünde Edebiyat Öğretmenliği yaptı.
1959 tarihinde Londra’ya gitti ve buradaki School of Orient and African Studies’te Türk Dili ve Edebiyatı okutmanı olarak çalıştı. 1962’de Türkiye’ye döndükten sonra Çapa Eğitim Enstitüsündeki görevine tekrar başladı. 1967 yılında yaş haddinden emekli oldu. Emekli olduktan sonrada eğitim ve öğretimden kopmadı. Eğitim Enstitüsünde Marmara ve Mimar Sinan Üniversitelerinde ders verdi. 2 Haziran 1989’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından kendisine fahri doktorluk unvanı verildi. Değerli kitaplardan oluşan kütüphanesini Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezine bağışladı. Yetmiş yıllık öğretmenlik hayatında binlerce öğrenci yetiştiren Orhan Şaik GÖKYAY, 2 Aralık 1994 tarihinde vefat etti ve cenazesi ertesi gün Üsküdar’daki Nakkaştepe Mezarlığında toprağa verildi.
Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir...
Tutuşup: kül olan ocaklarından,
Şahlanıp: köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından,
Alnına ışıklar vuranlarındır...
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır...
İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir...
Tarihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir...
Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlısında görenlerindir...
Orhan Şaik GÖKYAY